Kayıtlar

Sıcak ile Savasım

 Ah şu sıcaklar... İnsanın hayatına bu kadar etki ettiğini bilmezdim. Benim dairem apartmanın en üst katında haliyle çatıdaki sıcaklığı öylece evimin içinde hissediyorum.  Son zamanlarda ülkedeki maddi hal ve hareketler sen de bilirsin ki her şeye yansıdı. Tabii klima fiyatlarını da etkiledi. Cepteki para biraz ağırlaşsın, rahata çıkalım, bir klima alalım dedik, tahmin edersin ki o gün bir türlü gelmedi.  Biz de vantilatör, soğutucu tipi şeylere yöneldik. Çevremizde marka açısından kaliteli bir vantilatör bulamayıp bir adet ''kule tipi'' soğutucu aldık. Markasıyla şekliyle beni etkiledi etkilemesine de soğutucudan ziyade ''kule tipi'' bir fön makinesine dönüştü bu alet. Büyük bir fön makinesi, kafayı sağa sola çeviriyor, etrafa üflüyor sanki. Tamam, onu da anlıyorum, içerideki havayı alıp üflüyor sonuçta. İyonizermiş, hava temizleyiciymiş onca özelliği var ama neyle soğutsun o içine aldığı havayı? Sonuç olarak kızmadım, olanla yetindim. Her zamanki gibi.

Yagmura Karsı

Ilık bir günün akşamı, evimde, kahvemle sallanan sandalyemdeyim. Usul usul sallanırken günümü gözden geçiriyorum.  Bugün dışarıdaydım. Aşırı yağmurlu bir gündü. Islanmayı hiç sevmeyen ben, özlediğim bir arkadaşımla buluşacağım için yağmura meydan okuyarak yağmurluk, şemsiye ve yağmur çizmelerimle kuşanmış, hücuma geçmiştim.  Neden hücuma geçtim? Bir düşmanlığım mı vardı? Ne yazık ki evet. Yağmuru sevmiyordum. Çünkü İstanbul'da yaşarken şemsiye kullanmak mümkün olmuyordu; dipdibe insanlar, mümkün değil demir çubuklardan herhangi birini yanından geçen birine değdirmemek. İşe gidene kadar sırılsıklam oluyordum ve gün boyu üşüyordum. Yağmuru sevmiyordum çünkü, Ankara'da çoğu zaman akşam ayazında bastırır yağmur, Ankara'da büyüyen bu çocuğu akşam karanlığında çakan şimşekler çok korkuturdu. Sevilecek neyi vardı yani bunun? Halbuki şakır şakır yağmasına rağmen bu kez beni hiç rahatsız etmedi. Havası ılıman bir ildeyim belki ondandır bilmiyorum ama yaşım ilerledikçe her şeye daha

Açılır Kapanır Kapı

Hayatımda ilk defa kalp ağrısı hissettim. Üzülsem de sinirlensem de hüngür hüngür ağlayan ben, bu sefer ağlayamadım. Sancı gibi durup durup artan bir ağrı bu. Gündelik hayatına devam ederken bir şeylerin ters gittiğini hatırlatan bir ağrı. Ben mi yaratıyorum kafamda yoksa kalbim cidden pompalama sırasında bir zorluk mu yaşıyor diye de merak etmedim değil hani. Araştırdım biraz psikoloji konulu yazılardan; bildiğin kan akışında zorlanma oluyor bu nedenle kalp de pompa işini yapmakta zorlanıyormus. Enteresan... Peki hissettiğim üzüntü neden bu sefer kanıma yansıyor, neden bu kez ağlayamıyorum?  Hala sorguluyorum; onca sene yaşanmış tartışmalardan farkı neydi bunun?  Yaş ilerledikçe affetme duygumuzu mu yitiriyoruz?  Affetmek...  Affetmenin kelime anlamı hoşgörü ile karşılamak, mazur görmek diyor Türk dil kurumu. Hoşgörümüzü mü yitirdik?  Hataları mazur mu göremiyoruz nedir asıl konu?  İnsanlara verdiğimiz değeri mi yitiriyoruz yoksa?  Bu kadar canım yanıyorsa verdiğim değerin zerre kadar

Epilepside Stres

Konumuz epilepsi ve psikolojiyse bu konuyu biraz açalım isterim. Çok önceleri normal sandığım aslında normalin oldukça dışında olan çoğu davranışımı, düşüncemi, hareketimi keşfetmemle çıktım ben bu yola.  Keşfetmekten ziyade uyarılarak farkına vardım aslında.  Anormal tavırlarımı kabullenmek istemediklerinden midir ya da küçük yaştan itibaren olduğu için bir fark görememelerinden midir bilmem; ailem seneler boyunca beni bu konu hakkında hiç uyarmadı. Evliliğimde bir şeyler ters gitmeye başlayınca nedenini arama ve çözüm üretme çabasıyla eşim anlattı bana olanı biteni. Dönüp arkama baktığımda hayatımı ne kadar etkilediğini gördüm.  Böyle devam ederse hayatımı yaşayan ben değil epilepsi olacaktı.  Bir şeyleri düzeltmeliydim.  Neyin nesidir, nedeni nedir bir araştırdım; nöroloğuma sordum, psikiyatr ile görüştüm yani kısacası kendimi tanımaya başladım.  Neyi neden yaptığımı anlamaya başladım.  Bilinçlendikçe epilepsiye karşı duruşumun daha farklı olduğunu hissettim.  Henüz dimdik duramasam

Kendimle Bir Gün

 Yaz ayında yağmurlu bir gün yakalayınca yazmamak olmazdı. Hele ki balkonda güzel bir içecek eşliğinde...  Ama balkonum buna izin vermeyecek gibi. Geçen gün, balkonumda biraz yer açabilmek için bazı çiçeklerimin yerlerini değiştirmiştim. Onlardan kalma toprak izleri, yağan yağmur sayesinde çamura dönüşünce kendimi pek keyifli hissedemedim. Baştan aşağı temizledim balkonumu. Yağmur yağdı ben yıkadım, o yağdı ben yıkadım. Biraz delice olsa da sonunda duyduğum keyif, çektiğim yorgunluğa değdi.  Sanki çiçeklerim onların mekanını temizlediğim için bana gülümseyerek bakıyorlar. Ben de buna karşılık biraz daha büyüyeyim diyor biri, biri ise benden çiçek bekliyor, onu mu açsam, az şey yapmadı şimdi diyor, aralarında konuşuyorlar. Karşımda küçük boylu bir dağ var, üzeri yemyeşil... O ise tüm ağaçları sulandığı için rahatlamış bir şekilde gözlerini kapatmış göğe bakıyor teşekkür ediyor sanki. Tüm bunları seyredip böyle hayallere dalıp rahatlamak çok iyi geliyor. Tüm gün hatta tüm hafta yorulan k

Kaybetme Korkusu

Ankara'ya yolculuk var bugün. Mesafe önemli malum, jumbo bir otobüs seçtim. Yollarda buzlanma kar gibi sorunlar olmasın diye de gündüz yolculuğunu tercih ettim. Taktım kulaklığımı monitöre, hafiften müziklerle yolu izliyorum, tek kişilik koltuktan.  Yol güzel, yolculuk guzel de ufukta hüzün var. Özlem gidermeye gidecekken, henüz yola çıkmamışken kötü bir haber aldım ailemden; büyük halamı kaybetmişiz. Hastanedeydi ama düzelecek eve çıkacak diye bekliyorduk hepimiz. İnsan hazırlıklı olmayınca küçük bir şoka uğruyor açıkçası.  Hayata karşı kendi imkan ve inançlarıyla direnen, kimseyi dinlemeyen, inatçı bir o kadar da tatlı bir ihtiyardı. Yaşlılığını da asla kabul etmez, yaşını 20 yıl eksik hesaplar, bıyık altından güldürürdü tüm aileyi. Kısacası hayatın zorluklarına, kafasına göre kafa tutan biriydi. O yüzden halamda ölümü hiç hesap etmemiştim. Şuan dinlediğim müzikler de peşpeşe yavaş çalınca iç çektirmeye başladı. Uzun zamandır 'buradayım' demeyen psikolojik yara kabuklarim

Hayatını Epilepsiye Uyarlamak

Birkaç dakika önce elimdeki işi yaparken bir an kendimi sorguladığımı fark ettim. Üçüncü bir gözle durmuş kendime bakıyor ve hayatımdaki değişiklikleri sorguluyordum. Ve konu benden çok yine yeni yeniden epilepsiydi... Sorguya birlikte devam edelim istedim. Üç seneye yakın bir süredir hayatımda büyük değişiklikler yapmışım; iş hayatım, yaşam tarzım, düşüncelerim... Peki neden, nasıl oldu bu değişiklikler?

Anne Baba Her Seydir

Bugün arkadaşımın babasının vefaat haberini aldım. Bitmek bilmeyen korona onu da aldı. Haberini aldığımda ilk düşündüğüm kendi babam oldu. O an göğsüme bir şey oturdu ki arkadaşımın durumunu düşünemiyorum... Farklı illerde olmak sorun değil; 6 saate yanına varmak, sarılmak, acısını hafifletmek var ama lanetli virüs buna bile engel...  Babadan ebediyen ayrılmak, hele ki bir kız çocuğu isen bu inanılmaz bir acı verir insana.  Size hiç olur mu bilmem ama küçüklüğümden beri annemi babamı kaybedeceğim günü hayalen yaşar hıçkırarak ağlarım gizlice. Bu, bazen de farklı sebeplerden ağlarken düşüncelerime girer. Ve o an onlardan uzaktaysam yanlarına gitmeyi, küssem koşup sarılarak özür dilemeyi isterim, zaman kaybetmeden... Sağlığına dikkat etmeyerek saat başı ciğerlerini körelten anneme içten içe kızarım, tam tersi sağlığı için çırpınan babamı da kanatlarımın altına almak isterim, ona gelen bana gelsin diyerek. Herhangi birini kaybetsem hayatım tepetaklak olur bilirim, dayanamam. Işte tam da

Duygudurum Bozukluklarım

Son zamanlarda nöbetlerimde büyük bir değişim yaşadığımı düşünüyorum.   Eskiden her ay bir ya da iki gün, gün içinde peşpeşe beş altı kez nöbet geçirirdim. Bu nöbetler mutlaka aura ile birlikte gelir, bilinç kaybı ile başlar, yarım saatlik dinlenme uykusu ile sona ererdi. Nadiren de sabaha karşı uykuda nöbet geçirirdim. Ailem bu nöbeti uyandığımda anlatınca yarım yamalak da olsa hatırlardım.  Şimdi ise bambaşka... Gün içinde nöbetten eser yok. Bazen aura hissetsem de aura sonrası nöbet gelmiyor. Ayda üç ya da dört defa uykuda nöbet geçiriyorum. Eşim anlatıyor  ama artık hiçbir noktasını hatırlayamıyorum.  En önemli değişim ise kompleks parsiyel nöbetlerin yerini duygudurum bozukluklarının alması... 

Ilk Defa Epilepsiden Uzakta

Bu günlerde pek bir işle uğraşmıyorum. Uyumam gerektiği kadar uyumaya, düzenli yemek yemeye, zihnimi yormadan günlük rutinlerimi yerine getirmeye bolca vaktim var anlayacağın. Madem bu kadar vaktim var, neden uzun süredir bir yazı yazamadım?

Epilepsi Nedir?

Halk arasında sara hastalığı olarak da bilinen epilepsi,  beyindeki sinir hücrelerinde dengeli olan elektrik akımında normal dışı hareketler meydana gelmesi sonucu ortaya çıkan kısa süreli beyin fonksiyonu bozukluğudur. Epilepsi nöbetlerinin çok değişik çeşitleri mevcuttur. Kişinin nöbet anında verdiği tepkiler, geçirdiği nöbetin türüne göre farklılık gösterir. Bu sebeple kişinin nöbet anının kayıda alınması ve dikkatle takip edilmesi çok önemlidir. 1-Parsiyel Nöbetler a.Basit parsiyel nöbetler Hastanın bilinci tümüyle açık olur. Ancak bu kişinin nöbeti durdurabileceği veya kontrol altına alabileceği anlamına gelmez.

Epilepsi ve Psikoloji : Bipolar Bozukluk

Epilepsi ve psikoloji terimlerini bir araya getirip de bipolar bozukluk ile ilgili ufak bir araştırma yapmadan olmaz. Araştırmayı severim. Araştırdıkça ne yaşadığını, ne yiyip ne içtiğini öğreniyor, etrafında neler oluyor, kendinden başka kimler neler yaşıyor, bilinçleniyor insan.  Bundan dört ay önce, bir dergide bipolar bozukluğu olan bir hastanın ropörtajını okudum. Önce hastalığı anlatmış daha sonra yaşadıklarını paylaşmıştı. Yavaş yavaş okudum hepsini. Anlamak istiyordum çünkü her kelimesiyle sanki beni anlatıyordu.  Ne yani bende bipolar bozukluk da mı vardı? 

Geçmisten Günümüze Epilepsi

Düşme hastalığı, düşüren hastalık, tutarga, peri hastalığı, oğlan boncuğu... Bu isimlerden bir kaçına aşina olsanız da duymadıklarınız vardır eminim. Onca yıllık beraberliğim var bu hastalıkla, tutarga ve oğlan boncuğu isimlerine hiç rastlamamıştım. Bazı isimlerin oluşumu batıl inanca dayanırken,  bazılarının oluşumu nöbet sırasında hastaların gösterdikleri tepkilere dayanıyor. Bazıları ise ne yazık ki bilinçsizliğe... Halk arasında 'sara'dan sonra en bilinen isim 'peygamber hastalığı'dır. Temporal lob epilepsisinde halüsinasyon, delüzyon, olmayan sesler duyma, tuhaf hisler, anıların canlanması gibi olaylar yaşanır. Yaşanan temporal lob nöbetleri arasında halüsinasyon olarak peygamber görüp onunla diyaloğa geçme gibi vakalar da gerçekleşmiştir.  Hasta bu durumda karşısındaki insanı ya da bir nesneyi peygamber olarak görebilir,

Sizi Aurama Davet Ediyorum

Epilepsideki aura beni her zaman etkilemiştir.  Öyle enteresan şeyleri öyle değişik zamanlarda yaşıyorum ki gerçekten büyüleyici. Yaşadığım hissi benimsedim sanırım, bazen aurayı kendi kendime oluşturduğumu bile düşünüyorum. Böyle bir olasılık var mı, aura tam olarak nedir ve nasıl yasanır birlikte araştıralım istedim. Aura fokal nöbet başlangıcının habercisidir. Fokal nöbetler beynin belli bir bölümünde oluşuma başlayan nöbetlerdir. Aurada bilinç yerindedir fakat değişik psikolojik durumlar yaşanır. Korku, çekingenlik, üzüntü gibi duygu durumları yaşanırken deja vu (yaşanılan anın daha önce yaşanmışlık hissi),  jamais vu (bulunduğun mekanları, gördüğün kişileri tanıyamama), mikropsi (cisimleri olduğundan daha küçük görme),  makropsi (cisimleri olduğundan daha büyük görme), depersonalizasyon (kendi bedenine yabancılaşma hissi) derealizasyon (bulunduğun atmosfere yabancılaşma hissi) gibi psikolojik durumlar da yaşanabilir. A

Duygu Nöbetleri

Günlerden yine epilepsi... Bazen duyuyorum doktorlar ilaçlarla durdurabiliyor bu nöbetleri; altı aydır olmadı, iki senedir nöbet geçirmedim diyenler var, bizdekinin derdi ne? Bizimki de biraz ara verse olmaz mi?  Duygu nöbetlerinden birini yaşıyorum yine. Göğsünü, çamaşır sıkar gibi biri sıkıyor sanki. Ağlarken boğazınız tıkanır nefes geçmez ya o incecik yerden, işte öyle. Hüngür hüngür ağlayasım var, bir o kadar da sinirliyim.

Epilepsiyi Tanıyorum Psikolojimi Anlıyorum

İnsan büyüdükçe kendini anlamaya davranışlarını anlamlandırmaya başlar. Hayatınızda epilepsi varsa bu durum biraz karmaşık ve zordur. 1989 doğumluyum ve yedi yaşımdan beri epilepsi ile yaşıyorum. 23 sene yolunda gitmeyen bir takım psikolojik durumların olduğunu bilsemde sebebini hiç epilepsiye yormadım. Çocuklukta bir şey anlaşılmasa da insanın kendini anlamaya ve çevresine ayak uydurmaya başlaması gereken dönemlerde bir şeylerin yolunda gitmediği belli oluyor.

Sen Bu Degilsin...

İnsan kendi canını neden acıtır diye düşünürdüm. Hani kolları çizik dolu insanlar... Ölmek değil de canını acıtmaktır amacı.  İlk defa bugün canımı acıtmak istedim, aklımdan ilk geçen keskin bir alet bulmak ve etimin herhangi bir yerini yaralamak. Acı duymalıydım çünkü suçluydum. Belki açtığım yaranın izini her gördüğümde, çizerken yaşadığım acıyı hissederek bu hatayı bir daha yapmam diye düşündüm.